Aşk ne zaman başlar, ilk görüşte mi, tanıdıkça mı? Feride aşkı nasıl buldu, gücünü nereden aldı?
İki kadın ikisi birbirinden farklı, bu fark onları nasıl birleştirdi, geçmişin sırları ne zaman ortaya çıktı?
Şirin ailesinden farklı, neden yalnızlığı seçiyor, kötü birini sevmek mümkün mü, ya değişmek, değiştirmek… Ararken bulamadığın aşka kapı önünde, eşiğin üstünde rastlamak…

Beşir Fuat, zamanın ötesinde bir sanatçı, bir düşünür, onun için mutluluk yaşamı gözlemekte. Bir insan ailesi yerine ölümü neden seçer?

Osmanlı ve Cumhuriyet…
İki dönemde yaşayan kadınlar, erkekler ve olaylar…
Ülkenin en karmaşık zamanı. Yalnız ülkenin değil, Avrupa’nın da…
Savaş, esaret, yolculuklar, aşklar, hasret, yenilenme, yok olma…
Feride bir geçiş dönemi kadını.
Amandine Avrupa’nın karmaşasından kaçmış. Şirin dönemin isyankâr kızı.
Sanatçılar, kavgaları, yaşamla ve ölümle yüzleşmeleri… Osmanlı’nın yıkılışı ve cumhuriyetin kuruluşu, değişimin insanlar üzerindeki etkisi, baskısı.
Gerçek yaşam öykülerinden yola çıkarak yazılmış realist bir roman.

Geçer dediler. Böyle olurmuş kağıt kesiği
Kelimeler sayfaları çizmezmiş sadece
Göze hançer olurmuş, yüreğe ateş…

Geçmezmiş sanıldığı gibi zaman, takvim
yaprakları koparılınca
Sarılmazmış mevsimin ellerinde yaralar
Sızlarmış her kış, her bahar, her yaz
Geçen ömürmüş, geçmeyen sevdalar…

“Evet çocuklar aşk güzel şey. Aşık olmak güzel. Ama unutmayın gün gelir, aşklar biter, sonra sonbahar gelir, belki kara kış. Yaşamak yine de güzel şey, hem de çok güzel. Cahit Sıtkı’nın şiirinde vurguladığı gibi tutunmak lazım hayata. ‘Yeter ki gün eksilmesin pencerenden’ Selim evladım.”
Herkesin bir hikayesi vardır, kimi tek başına bir roman konusu oluşturmaz. İyi bir dinleyici için tüm yaşanmışlıklar zihninde birleşir ve kendine bir yol çizer… Bir yazar ise sadece dinlediğini yazmakla yetinir.
Selim ve Deniz’in aşkı da bitti. Geride bir mektup ve bir oyuncak kaldı, rengi solmuş, mavi kuyruğundaki pulları dökülmüş bir denizkızı…

Mehmet’in yerçekiminden kurtulmak için çaba sarf etmeye ihtiyacı yok. Hava durumunu değiştirmek, dağları yerinden söküp taşımak, dünyanın en güzel kadınıyla sevgili olmak; onun için zor değil. Çünkü kimse tarafından umursanmadığı sıkıcı uyanıklık hayatından uzaklaşıp görkemli rüya evrenine dönebilmesi için, sadece uyuması yeterli.
Mehmet’in tek sorunu; başkalarının rüyalarına girebilmeye başladığından beri, birbirine zıt iki hayatının iç içe geçmeye başlaması. İnsanlara rüyalarına hükmetmeyi öğretmeye çalışırken, kendisini bekleyen büyük değişim hakkında hiçbir fikri yok. Keşfini dünyaya sunmadan önce, kendi dünyasının keşfedilmesine karşı koyabilecek mi?
Bilinçli rüya kavramı etrafında kurgulanmış Düş Cambazı romanında Mehmet’in serüveni boyunca rüyaların doğasını tanıyacak, kendi rüyalarınızla neler yapabileceğinizi yöntemleriyle birlikte göreceksiniz.
Yirmi yıldır bilinçli rüyalar üzerine çalışan İsmail Biçer’in bu kitabı size her zaman yanı başınızda olan rüya evrenini tanımanız ve onun efendisi olmanız için bir fırsat sunuyor.
Ömrünün üçte birini uyuyarak geçiren herkes sıklıkla rüya görmediğinizi, rüyalarınızı kontrol edemeyeceğinizi, rüya evreninizde kendinize ait bir dünya kuramayacağınızı söylüyor olabilir.

Peki ya herkes yanılıyorsa?

Oya GÖKER yıllardır yazmakta olduğu hikayelerini zevkle okuyacağınız GÜMÜŞ KAŞIKLAR öykü kitabı ile okurlarının beğenisine sunuyor. Hepsi hayatın içinden ve hepsi sevgi ile yoğrulmuş… Öyküler, büyük bir ustalık ile yazarın kaleminden sayfalara dökülüyor ve yüreklerimizi titretiyor. Nice gizemli yaşamların içinde dolaşmak ise bize kalıyor…

“İki kişilik telesiyej kabinine binip hareket edince genç kadın mutluluğunu ve heyecanını ufak çığlıklarla dile getirmeye başladı. Ufak bir kabinde yalnızdılar ve en tepeye doğru çıkıyorlardı. Altlarında karlı dağlar, tepeler vardı. Genç kadın sevgi ile erkeğine daha bir sokuldu. Birden onun tenine değen kaba giysilerinin kendisini farklı heyecanlandırdığını hissetti. Bir aydır uzaktı sevdalısından. Bedeni onu inanılmaz arzuluyordu…”

Anılar ve öykülerle harmanlanmış düş dünyasına davetlisiniz…

Geçtiğini gördüm gençliğin,
Hiçliğin kıyısından.
Piçliğin, ip üstünde cambaz haliydim…
Yedim, içtim, üzüldüm, tabii ki sevdim
En çok da şarkıları, bir de şiirleri sevdim…